“Anlatan Öğretmen Uluslararası Sertifika Programı eğitmenlerimizden biri olan Chris Bostock, 13 Ocak akşamı Seiba’nın konuğu olarak Penguen Kültür Kafe’de unutulmaz bir anlatı gerçekleştirdi.

Chris, dünyanın her yanından topladığı hikâye ve masalları farklı yaş gruplarına anlatan profesyonel bir Hikâye Anlatıcısı olmanın yanı sıra bir tiyatro emekçisi ve eğitimci. Dinleyicilerini gözleri açık hayal kurdurarak eğlendirmeyi, heyecanlandırmayı, cesaretlendirmeyi seven bir anlatıcı. 13 Ocak akşamı farklı yaş gruplarına ne tür masallar anlatabileceğimiz hakkında bilgi edinmenin yanı sıra gözlerimiz açık aynı hayalleri kurduk, başka başka imgeler canlandı zihnimizde. Güldük, korktuk, heyecanlandık, oyunlar oynadık ve masalın kahramanı adına karar vermeye çalıştık.

Ömrünün büyük kısmını Hikâye Anlatıcılığı aracılığıyla insanlarla buluşmaya adamış bu kocaman kalpli, çocuk ruhlu anlatıcının o gece bizimle paylaştığı hikâyelerden birini buraya not düşmek istedik. Böylece hem blog aracılığıyla bizi takip eden siz dostlarımıza bu güzel hikâyeyi hediye etmiş hem de Chris’e verdiğimiz sözü yerine getirmiş olduk. Öyle ya, hikâyeler anlatıldıkça yaşarlar… Belki siz de okur, bir başkasıyla paylaşırsınız…”

Bir zamanlar bir Kral yaşarmış. Çalışkan, zeki, iyi kalpli ve adaletli bir Kral’mış, halkının mutluluğunu her daim gözetirmiş.

Günlerden bir gün o ülkeden geçen bir gezgin Kral’a bir armağan getirmiş. Kral, Gezgin’in uzattığı kutuyu teşekkür ederek almış. Kutunun içinden üçü de birbirinin aynı üç oyuncak bebek çıkmış. Kral şaşırmış ve soran gözlerle Gezgin’e dönmüş. “Majesteleri,” demiş Gezgin, “bu üç bebeğin birbirinden farkı nedir? Bana bunun cevabını verebilir misiniz?” Kral, “Tabii ki, bundan kolay ne olabilir?” demiş.

Kral üç bebeği yan yana koymuş. “Hmm, boyları aynı. Saçlarının uzunlukları ve renkleri aynı. Dokuları aynı. Kıyafetleri bile aynı. E, ağırlıkları da aynı…” Bakmış, bakmış, bakmış ama üç bebek arasında hiçbir fark bulamamış.

Derken Kral bütün erkeklerin daha sık, hatta sık sık yapması gereken bir şey yapmış, Bilge Kadın’a danışmış. Bilge Kadın bebeklere bilge bir kadının bakabileceği gibi uzun uzun bakmış, “Kralım, bu sorunun cevabını öğrenmek size biraz acı verebilir” demiş. “Olsun,” demiş Kral, “yeter ki aralarındaki farkı öğreneyim.”

Bilge Kadın, Kral’ın saçından bir tel koparmış. Kopardığı saç telini ilk bebeğin bir kulağından içeri sokmuş, saç teli diğer kulaktan dışarı çıkmış. Bilge Kadın, Kral’ın saçından bir tel daha koparmış, ikinci bebeğin bir kulağından içeri sokmuş ama saç teli dışarı çıkmamış, içeride kalmış. Üçüncü saçı koparıp, üçüncü bebeğin bir kulağına sokmuş, saç teli bebeğin ağzından kıvrılarak çıkmış.

“İşte Kral’ım,” demiş Bilge Kadın, “hikâyeler de böyledir, kimin dinlediği çok önemlidir. Bazen anlattığınız bir hikâye o kişinin bir kulağından girer, öbür kulağından çıkar, hiçbir şey kalmaz geriye. Bazen anlattığınız kişi hikâyenizi dinler ama kimseye anlatmaz, o zaman da o hikâye unutulur gider. Kimi zamansa anlattığınız kişi sizden dinlediği hikâyeyi anlatmaya devam eder. Anlatır, anlatır ama o hikâye, o kişinin kabından nasıl çıkarsa. Hikâyeler anlatıldığı her yeni dilde farklı vücut bulur” demiş.