“Başlangıçta boşluk vardı..

Boşluktan hoşluk doğdu..

Hoşluk hayale yol oldu..

Hayal bize dokundu..

Seiba işte böyle doğdu..

Seiba Anlatıcının Yolu’nu doğurdu..

18 yumurta çatladı..

Tırtıllar etrafa saçıldı..

Derken kozaların içine kaçıldı..

Şimdi geldik yolun sonuna..

Hazırız kelebekleri yuvadan uçurmaya..

Sonun başındayız..

Başın sonunda..

Öyleyse başlasın macera!”

Nazlı Çevik Azazi – Ayşe Senem Donatan

 

Yıllardan 2016, aylardan Ocak’tı. Tam bir ay önce, Aralık ayında, tüm başvuruları değerlendirmiş, adaylarla uzun bir hafta sonu geçirmiş ve iki yıl sürecek olan yolculuğumuza birlikte çıkacağımız on sekiz yolcumuzu belirlemiştik. İşte, 2016 yılının 8 Ocak günü en iyi niyetlerimizle, “Rastgele!” diyerek birbirimize, çıktık yolumuza.

İki koca yıl nasıl geçer? Yumurta mevsiminden, Tırtıl mevsimine, sonra Koza mevsimi ve en son Kelebek mevsimine; hem kendi içimize hem dışımıza yaptığımız uzun, derin bir yolculukla. Çok çalışarak, çok okuyarak, çok deneyerek, çok dinleyerek; kimi zaman yorularak ama o görünmez, sıcacık bağlarla birbirimize bağlı kalarak, hikaye anlatmanın gücüne duyduğumuz inancımızı günden güne büyüterek ve büyüyerek, bir olduk, yürüdük…

Seiba ailesi olarak Anlatıcının Yolu Uluslararası Sertifika Programı’nın ilk mezunlarını vermiş olmanın gururunu yaşıyoruz. Birlikte geçirdiğimiz dört mevsimin ardından, her biri farklı alanlardan, farklı altyapılardan gelen öğrencilerimize yukarıda okuduğunuz manimizi söyledik; onlar da birer kelebek gibi, uçtukları yerlerde karşılaşacakları dinleyicilerinin gönüllerine değmek üzere kanat açtılar. Yolları açık, dinleyenleri bol olsun.

Güzel bir yolculuk, güzel bir şenlikle tamamlanmalıydı. Biz de öyle yaptık. Öğrencilerimiz, 8-9 Aralık’ta gerçekleştirdiğimiz Seiba Masal Şenliği’nde, arka arkaya tam dört farklı anlatı programıyla dinleyicileriyle buluştu. Anlatı aralarında hep beraber sohbet ederek yediğimiz yemeklerimizle, sertifika törenimiz ve partimizle gerçek bir şenlik, bir anlatı maratonu yaşadık.

Aşağıda, sevgili mezunlarımızın bazılarının yeni yolculuklarına çıkmadan önce siz takipçilerimizle paylaşmamız için bize ilettikleri notlarını görebilirsiniz.

2 yıl önce kalbime düşen bir çağrının sesine kulak verip başladığım Hikaye Anlatıcılığı eğitimim sona erdi. Hayatım boyunca yürüdüğüm en zorlu ve en keyifli yolculuktu. Kendimle ilk defa bu kadar bağlantıya geçip, yaralarımla yüzleştiğim, kendime şefkat vermeyi öğrendiğim bir süreç yaşadım. Bir Hikaye Anlatıcılığı eğitiminin beni bu kadar besleyip, büyüteceğini hiç düşünmezdim. İyi ki, masalların sesine kulak verip, bu şifalanma sürecine teslim olmaya cesaret etmişim. Şükür ki, sezgilerime güvenmişim. Bu yolculukta muhteşem rehberliklerini esirgemeyen canım hocalarıma ne kadar teşekkür etsem azdır. İyi ki yaşamıma dokundular, iyi ki tanıdım onları. Şimdi masalları daha çok insanla buluşturma zamanı…

Nihal Serin Kocaboy

Cuma akşamı “Yolun Bize Getirdikleri” anlatısını izlerken, arkadaşlarımın bu yolda ne iyi maniler dizebildiklerini, hikayeleri birbirine ekleyip, ne harika motifler oluşturduklarını gördüm. Onlarla gurur duydum. İzleyiciden de aynı enerjiyi aldım.

Cumartesi günü yaşadıklarımıza ise hala inanamıyorum. Mezuniyet şenliğinden ziyade Türkiye’nin değişik yerlerinden gelen anlatıcıların katıldığı bir masal festivali gibiydi. Öyle ki, salonu dolduran insanlar iki saat masal dinleyip, ağlayıp, güldükten sonra hazırlanan yiyeceklerden yiyip, enerji toplayıp bir sonraki grubun gösterisine güç toplamak için yarıştılar adeta. Salonda öyle bir sinerji oluştu ki, sanki biz ateşin başında masal dinleyen ve birbirini eskiden beri tanıyan insanlardık. Ben herkesle rahatça konuşuyordum o akşam, normalde bunu rahatça yapamam oysa. Masalların bizi birbirimize bağladığının kanıtıydı mezuniyet şenliği; bizi kendimize, birbirimize ve diğerlerine. O an anladım, biz gerçekten kahramandık ve hayaller de gerçekti…

Evrim Özarslan

Grubun en genci olduğumu mezuniyet akşamımızda değerli rehberim, hocam Nazlı da söyledi. Evet, en genciyim çünkü ben bu iki yıllık Anlatıcının Yolu yolculuğuma evlat, kardeş, çocuk, genç, eş, anne, iş kadını ve babaanne rollerini oynamış olarak, sırtımda bir küfe dolusu yargı taşıyarak başladım. Gittiğim onlarca “kişisel gelişim” çalışmalarından belki de küçücük farkındalıklarla ayrılmıştım. Bu yolculuğa başlamadan önce ise, “Neden mutsuzum?” ve “Ben kimim?” soruları ile uğraşıyordum hala.

Derken bir gün Yetişkinler İçin Masal gecesine gittim Komşu Kapısında. Sanırım o gecede çekilen fotoğrafta ağzı açık ve büyülenmiş bir ifadeyle yakalanan tek surat benimkiydi!
İşte böyle başladı yolculuğum, Anlatıcının Yolu yolculuğum. Nazlı ve Senem başta olmak üzere, yurt içinden ve yurt dışından harika eğitmenler, harika hikaye anlatıcılarının rehberliğinde geçen iki koca yıl! İnce ince işlenmiş, ancak sonradan üzerimde yarattığı kalıcı etkilerini algıladığım dersler, oyunlar, şarkılar, masallar, konular, yolculuklar… Hayatımdaki “sen”, “ben”ler uçtu gitti, bunlar yerine “biz” geldi. Binlerce binlerce yıllık insan olma… Müthiş… Aaa, bir de meğer hayal etmek mümkünmüş, iyiymiş ve şifalandırıyormuş, gerçekten.
Katıldığım bu yargısız, beklentisiz, zenginleştirici yolculuğu kendini biraz sorgulamaya başlayan herkese öneririm… Masalları, hikayeleri anlata anlata yoluma devam etmeme vesile oldun Seiba, içten teşekkür ediyorum.
                       

Nuran Abdullah

Anlatıcının yolu eğitimi benim için büyüleyici bir eğitimdi. Sanki elime bir büyüteç almış, bedenime, sesime, içime, dışıma, duygularıma, çevremdeki nesnelere, canlılara, hayvanlara, insanlara, bütün her şeye, o kocaman büyüteçten meraklı meraklı bakıyormuşum hissi veren bir eğitimdi. Yeniden çocukluğumda sahip olduğum becerilerimi, yetilerimi kazandığımı hissettim. Anda kalabilmeyi, duygularımı hissetmeyi, etrafımın farkına varmayı ve merakla incelemeyi… 

Sanki denizin üstünde yüzerken dalmayı öğrenmek ve denizaltındaki renkli dünyayı keşfe çıkmak gibi.. hem kendi derinlerime daldım hem de hikayelerin, imgelerin, sözcüklerin derinlerine. 

Eğitim modüllerinden bazıları psikoterapi seansı gibiydi. Teker teker düğümlerimizi çözdü. Bizi şeffaflaştırdı. Nazlı’nın haftalık paylaştığı şekerler (bu şekerler bir yazı veya şiir alıntısı, yaratıcılığı tetikleyen bir eylem… olabilirdi) bizi tefekküre daldırdı..

Tabii şeffaflaştıkça, derinleştikçe birbirimizle olan bağlarımız kuvvetlendi. Eğitimin sonunda 18 kardeş olmuştuk 🙂

Şimdi, sisler içindeki yolumuzu, yönümüzü daha net görüyoruz. Çıktığımız bu yolda hikayelerle olgunlaşıp tekamülümüzü sağlayacağız belki de…

Çiğdem Coşkun Süner

Bana şimdiye dek hep “Söz gümüşse sükût altındır” dediler. Bense en gümüş cümlelerimi bulmak için yola çıkmıştım; söyleyecek, kahramanlara söylettirecektim. Seiba benim gümüşümü parlatmama rehber oldu, iyi ki var oldu, hep sağ olsundu 🙂  

İnci Gül

Köklerinden beslendiğim, gövdesine yaslandığım, dallarında gezindiğim canım Seiba. Umut, hayal, masal, kahkaha, derin düşünme, dostluk demek benim için. İyi ki varsınız…

Sıla Topçam

Başlangıçta ne vardı?  Başlangıçta kapana kısılmış bir ben ve içine kapanmış hikayeler vardı… Hatta ben belki bu hikayeleri anlatmanın bir yolunu bulurum diye başlamak istemiştim Anlatıcının Yolu’na… Şimdi ne var? Bir çember içinde kutlanmış dostluklar, dostlarla paylaşılmış sesler, kelimeler, renkler var. Anlatıcının Yolu teknik ve akademik yapısı çok sağlam bir programdı ama en önemlisi hepimizin tek tek kendini tanıdığı, anladığı ve anlattığı uzun bir yolculuktu. Parçası olduğumuz çember bizi birleştirdi. Hem dışa hem içimize, kendi öz varlığımıza, açılma cesareti verdi. Eh ne demişler? Bir hikaye anlatacaksan önce geçmişinin kölesi olmaktan çıkıp efendisi olmayı öğrenmek gerekir değil mi? Yol uzun… Ama dostlarım, rehberlerim benimle…

Handan Saatçioğlu Gürses