Bu haftaki blog yazımızı İskoçyalı Anlatıcı Ruth Kirkpatrick ile yaptığımız röportaja ayırdık. Ruth, geçtiğimiz perşembe akşamı İstanbullu hikâye severlerle buluştu. Hafta sonu ise Anlatan Öğretmen Uluslararası Sertifika Programının katılımcılarına eğitim verdi. Dünyaca ünlü Anlatıcı Ruth’u yakalamışken onu yakından tanıma fırsatını da kaçırmayalım dedik. Dileriz, hikâyelerini dezavantajlı çocuklarla iletişim kurmak, kendilerini ifade etmelerine ve şifalanmalarına katkı sağlamak için paylaşan Ruth’un etkileyici deneyimlerini ilgiyle okursunuz.

Sevgili Ruth, Seiba takipçileri için kendini kısaca tanıtabilir misin?

İskoçya’nın kuzey doğusunda doğdum ve büyüdüm. Hikâye Anlatıcılığı ailemde farklı bir yüzüyle vardı. Babam otobüs şoförüydü, çok fazla insan tanırdı; çok eğlenceli, hatta biraz da yaramaz biriydi. Gün boyu karşılaştığı insanların hikâyelerini bize eğlenceli bir biçimde anlatırdı.

Okula başladığımda yazmaktan ve okumaktansa, konuşmayı, dinlemeyi ve şarkı söylemeyi daha çok sevdiğimi fark ettim. Tıpkı babam gibi insanları güldürmekten hoşlanıyordum.

Üniversitede Sosyal Hizmet Uzmanı olmak üzere eğitim aldım. Önce karma gruplarla çalıştım; çocuklar, yaşlılar ya da bedensel engelli insanlarla. Birkaç yıl sonra sistem değişip belli bir alan seçmemiz gerekince ben çocuklarla çalışmayı tercih ettim. Çocuk koruma, çocuk istismarı, cinsel istismar, danışmanlık üzerine pek çok eğitim aldım. Çocuklarla iletişim kurmanın yollarını bulmak ve onların kendilerini ifade etmelerine yardımcı olmak beni her zaman ilgilendirdi.

Hikâye Anlatıcılığı ile nasıl tanıştın?

1991 yılında ailemi ziyarete gitmiştim. Annem kütüphanede çalışırdı. Bir gün beni kütüphaneye çağırdı, o akşam bir hikâye anlatısı olacakmış. Ne annem ne de ben daha önce bir anlatıcıyı dinlemiştik. Bana o unutulmaz akşamı yaşatan Anlatıcı Stanley Robertson idi. Ne aksesuarı ne ilgi çekici kıyafetleri ne de bir müzik aleti vardı. Kullandığı tek şey sesi olduğu halde öyle çok imge görebiliyordum ki. Sanki önümde bir hazine sandığı açılmıştı.

Hikâye Anlatıcılığını mesleğinde kullanmaya başlaman nasıl karar verdin? Bizimle paylaşabileceğin net bir an var mı?

Evet, böyle özel bir an oldu, hem de Stanley’i dinledikten yıllar sonra. Öğretmenlerini deliye çeviren bir sınıf vardı; çocuklar oturmuyor, dinlemiyor, sakinleşemiyorlardı. Bir süredir iş arkadaşlarımla masal anlatmanın işe yarayıp, yaramayacağını değerlendiriyorduk. Bir gün sınıfta işler çığırından öyle çıktı ki, kalbim heyecandan güm güm çarparak eski bir Kelt masalı anlatmaya başladım. Büyülenmiş gibi oldular, adeta masal tarafından ele geçirilmişlerdi. Masalımın yarattığı etki karşısında şaşkına döndüm. O günden sonra anlatmaya başladım.

2000 yılında Edinburg’daki Hikâye Anlatıcılığı Merkezi’nin direktörü Donald Smith mesleğimde anlatıcılığı kullanış biçimimden etkilenerek benimle görüşmek istedi. Deneyimli bir anlatıcının rehberliğini isteyip, istemeyeceğimi sordu. Çok mutlu olmuştum. Donald’ın önerdiği anlatıcı yerine ilk göz ağrım olan Stanley Robertson’ı tercih ettim. Stanley bana rehber olmayı kabul etti, pek çok masal öğrendim ondan. Öğrendiğim masalları çocuklarla yaptığım birebir çalışmalarda ya da grup çalışmalarında anlattım. Zamanla çocuklar masallarıma katıldılar ve kendi hikâyelerini oluşturmaya başladılar. Kendilerini ifade etme ve var olma halleri değişip, gelişti.

Sonra bir yardım kuruluşu tüm İskoçya’da Hikâye Anlatıcılığını geliştirmek için eğitimler vermemi teklif etti. Öğretmenlerle, sosyal hizmet uzmanlarıyla çalıştım. Onları, çocuklar ve ailelerle çalışırken Hikâye Anlatıcılığını bir araç olarak kullanmaları konusunda cesaretlendirdim.

Yani hikâyeleri çocukların şifalanmasında bir araç olarak kullanıyorsun diyebilir miyiz?

Hikâye Anlatıcılığı çok fazla ucu olan bir çatal gibi. Bir yandan dinleyerek, kimi zaman anlatarak iyileşirlerken bir yandan da iyi vakit geçirerek eğitim alıyorlar aslında.

Son yıllarda Anlatıcılık bütün dünyada yükselişte. Sence bunun sebepleri nelerdir?

Öncelikle hâlâ yeteri kadar yükselişte olduğunu düşünmüyorum. İnsanların masal anlatmanın yararlarını anlaması için hâlâ yapılacak çok şey olduğunu düşünüyorum. Benim için ideal olan masalların günlük yaşamımızın esas parçası haline gelmesi. Sadece özel günlerde yapılan bir etkinlik yerine çocukların eğitimlerinin bir parçası olarak her gün masal dinleyebilir olması. Masalları, yıllar içerisinde dalgalarla yıkana yıkana şekil almış ve bugüne gelmiş çakıl taşlarına benzetirim. İçlerindeki imgeler öyle bilgelikler taşır ki, bugün uğradığımız görsel saldırıya karşı ilaç gibidirler.

Bazı ebeveynler masalları şiddet ya da korku öğeleri barındırdıkları için çocuklarına anlatmak istemiyorlar. Senin bu konudaki düşüncen nedir?

Masallar sembol dilini kullanırlar, gerçek değillerdir. Çocuklar bunu kolaylıkla anlarlar ama yetişkinler anlamazlar. Zihinle yaşamak ile kalple yaşamak arasındaki farktan kaynakladığına inanıyorum bunun.

Yani masalda yer alan kötü bir durumu, örneğin bir üvey annenin masal kahramanına hak ettiği gibi davranmayışını kendi hayatlarındaki karşılanmayan ihtiyaçlarla birleştirirler çocuklar. Beklentilerin karşılanmaması ise neredeyse bütün ailelerde yaşanır. Çocuklar masallar aracılığıyla yaşamın zorlukları ve çelişkileri ile mücadele etmeyi, kendilerini var etmenin yollarını öğrenirler. Gerçek hayatta başlarına gelmeden önce ölümle, kayıpla, yasla tanışırlar. Gerçekle, gazetelerde ya da televizyonlarda karşılaşmaktansa, önce masalın kıyafetine bürünmüş olarak karşılaşmak çok daha iyidir.

Sence bugün Hikâye Anlatıcısının sorumlulukları neler?

Bugün anlattığımız masallara ulaşmamızı sağlayan bizden önceki Hikâye Anlatıcılarının adlarını anmanın ve bıraktıkları mirasın unutulmamasının önemli bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. Masalları oldukları gibi korumayı da önemli buluyorum. Bazen ufak tefek değişiklikler yapabiliriz ama yapısal değişikliklerden uzak durmamız gerektiğine inanıyorum. Bazı Anlatıcılar şiddet öğelerini çıkarırlar, ben onları korumayı tercih ediyorum.

Bir de sadece kendimizi değil, bütün Hikâye Anlatıcılarını temsil ettiğimizi ve bu alanın sahip çıkılması, zenginleştirilmesi gerektiği fikrini unutmamalıyız. Geçmişle olan bağımızı sağlam tutmalı, ancak yeni olanı deneyimlemekten korkmamalıyız.

Anlatıcı olma yolunda ilerleyen insanlara önerilerin neler?

Bazen yeni bir masal bulabilmek için canla başla uğraşan Anlatıcılarla bir araya geliyorum. Tabii ki kararlı ve çalışkan olmalıyız ama en sevdiğim masalları arayarak bulmadığımı, masalların beni bulduğunu söylemek isterim. Samuraylar 7 yıl eğitim aldıktan sonra kılıçlarına dokunmalarının yasak olduğu bir yıl geçirmek zorundalarmış. Öğrendiklerini iyice özümseyebilmeleri, öğrendiklerini hazmedebilmeleri için. Bunun Anlatıcılık için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Kitapların içine ya da eğitimlere gömülüp kalmamalıyız. Yaşamın tadını çıkarmayı bilmeli, mümkün olduğunca çok fazla insan ve kültürle tanışmalı, yaşam deneyimi kazanmalıyız.

Son olarak, Seiba ile nasıl bir araya geldiniz?

Seiba ile bir araya gelmemi anlatıcı Jessica Wilson sağladı. Seiba, Anlatan Öğretmen Programı için eğitmen arayışındayken Jessica beni önermiş. Yıllar önce İstanbul’a gelmiş, burayı ve insanlarını çok sevmiştim. Benimle iletişime geçtiklerinde çok mutlu oldum. Anlatan Öğretmen Programının eğitmenlerinden biri olarak buraya gelmek, bu harika ve yaratıcı öğretmenlerle bir arada olmak, üstüne bir de İstanbullu dinleyicilerle buluşmak çok güzel. Burada kendimi evimde gibi hissediyorum.