“Seran Vreskala svreskala@gazeteduvar.com.tr
Masalları, eskiden bizlere büyükannelerimiz dedelerimiz anlatırken, günümüzde bu artık okullarda okutulan bir bölüm ve profesyonel bir meslek haline geldi. Biz de bundan yola çıkarak ‘profesyonel bir masalcı’ olan Nazlı Çevik Azazi ile söyleştik ve hikayesini dinledik.”
DUVAR – Nazlı Çevik Azazi bir masalcı, yani hikaye anlatıcısı… Veterinerlik okurken bir anda hayatın karşısına çıkardığı kapıdan içeri adımını atarak masallar diyarına giriş yapan Azazi’nin anlattıklarına göre masalların bizim bilmediğimiz ve hafife almamamız gereken çok gizli bir dünyası var.
Çocukken kurduğu hayallerin sesini dinlemeye karar verdiğinde çizdiği yol, 2015 yılında SEİBA ‘Uluslararası Hikâye Anlatıcılığı Merkezi’ni kurmaya kadar gidiyor. Bu masallar diyarında sadece hikâye anlatma sanatı üzerine çalışmalar yürütülüyor. Hem çocuklara hem yetişkinlere hikâyeler anlatılıyor.
Şirketler için ‘Storytelling’ projeleri tasarlıyor, okullara eğitimler veriyorlar. Ayrıca sadece öğretmenlere yönelik uluslararası bir sertifika programları var. Bunun amacı, okullarda çocuklara daha çok masal anlatılması ve öğrenme süreçlerinin hikâye anlatıcılığı ile beslenerek daha eğlenceli hale gelmesi…Hikaye anlatıcılığına dair kaliteli literatürün oluşması ise merkezin hedeflerinden biri…
‘İNSAN OLMAYA GİDEN YOLUN YAŞLI BİLGELERİ’
Bu kadar gerçekliğin hakim olduğu bir dünyada, insan neden masalı seçer?
Ben çocukluğumdan beri hep hakikat sevdalısı oldum. Hakikati arıyorum aslında. İnsanı merak ediyorum. İnsan derken; şu yiyen, içen, çiftleşen bedenlerin ötesinde varolan insanı kast ediyorum. Geleneğimizde bu ayrım beşer ve insan diye çok güzel tanımlanır, mesela insan için ‘görünmezdir’ denilir. ‘İnsan doğulmaz, insan olunur’ denilir. İşte benim için masallar da insan olmaya doğru giden bu yolculukta bana rehberlik eden yaşlı bilgeler gibiler.
Halbuki masallar -ismi üstünde- gerçeği yansıtmazlar ki!
Hayır, aslında masallar insana dair hakikati taşıyan tohumlar gibidir. Ben de daha çok masal anlatarak ve masalcılar yetiştirerek, bu hakikatlerin dinleyicilerin kalplerine ekilmesine vesile olmaya çalışıyorum. Tabii bunun için önce benim bir anlatıcı olarak kalbimi, aklımı ve duyularımı saflaştırarak bu hakikatleri çok iyi anlamam ve içselleştirmem gerekiyor. Ben onları kendi benliğimde işlemeden dinleyici ile paylaşabileceğime inanmıyorum. Fikrimce masalcının yolu benliğin değişim dönüşüm yoludur. Kendi hakikatine, içindeki en derin hazinelerine ulaşmayan masalcı masalın içindeki en derin hakikatlere de ulaşamaz.
Masallar gücünü nereden alır?
Masalların gücü sembollerle ve arketiplerle konuşuyor olmalarından gelir. Sembol kavram olarak kendisinden başka bir şeyi gösteren, temsil eden demektir dolayısıyla çok anlamlıdırlar. Sembollerin anlamları kişiye, kültüre, yaşa, coğrafyaya ve kişinin içinde bulunduğu zaman dilimine göre değişir. Bir de arketipler vardır masallarda. Bunlar da semboller olarak görünür bize. Arketipler değişmeyen, evrensel sembollerdir. Bunlar kişiye, çağa, kültüre göre değişmezler. Felsefe de buna temel ilkeler deniliyor. Evrensel ilkeler. Örneğin masallardaki kahraman bir arketiptir. Kahramanın bir yolculuğa çıkmasına vesile olan yol bir arketiptir. Her kahraman kendi macerasını yaşamak için yola çıkar. Bu yolculuk dışsal mekanda ve zamanda yapılabileceği gibi içe doğru yapılan bir yolculuk da olabilir.
‘MASALLARIN SIRRI RÜYALARDA’
Aslında bahsettiğiniz sembollerden hayatımızda da çok var değil mi?
Olmaz mı! Masallar bize o görünmez mana aleminde haberler taşır. İnsan olmanın bilgisini verir. İnsan denen varlık masalın dilini çok iyi biliyor aslında. Nereden mi? Rüyalardan. Her gece rüyamızda bir çok sembolle karşı karşıya gelmiyor muyuz? Rüyamızda gördüğümüz gerçeküstü dünyanın öğeleri aslında birer semboldür. Ruhumuz bizimle semboller aracılığı ile bağ kurmaya çalışır. Bilinçaltı okyanusumuzun diplerinde haberdar olmadığımız kendimize, ilişkilerimize, insanlığa dair ne çok bilgi gizli aslında. Ama hepsi birer kod ile gizlenmişler. Bu kodların adı işte sembol.
Masal anlatırken kullandığınız bir yöntem var mı?
Benim için hikâye anlatıcılığı muhabbet etme sanatıdır. Muhabbet Arapça bir kelime ve kelimenin kökünde sevgi, sevgili var. Sevgi olmadan muhabbet etmek, yani hikâye anlatmak mümkün değil. Teknoloji çağı insanlar arası ilişkileri ve bağları en az seviyeye indirgedi. Hikâye anlatma sanatının gücü ile unuttuğumuz muhabbet saatlerini yeniden yaşayabilir, insanlar arasında güçlü bağlar kurulmasına yardımcı olabilir, böylece anlatıcılar olarak topluluk oluşturmada etkin rol oynayabiliriz diye düşünüyorum.
Bir insanın masallara bu kadar bağlanabilmesi için onlarla ilgili bir başlangıcı olması gerekir. Sizin hayata dair ilk masalınız neydi mesela?
Aslında ben büyüdüğümde masallara aşık olmuş bir insanım. Dediğim gibi, çocukluğumdan beri ‘ben kimim, neden bu dünyaya geldim, bu hayattaki amacım nedir, hayallerim neler ve onları nasıl gerçekleştirebilirim?’ gibi sorular üzerine düşünmeyi çok sevmişimdir. Çoğu zaman cevapları da okuduğum romanlarda bulurdum. Kendim üzerine düşünmelerim de aslında insana olan merakımdan kaynaklanıyordu. Ama masallarla olan ilk güçlü bağım 2000’li yıllarda kuruldu. Öncesinde masal benim için salt bir kelimeden ibaretti.
‘KURTLARLA KOŞAN KADINLAR HAYATIMI DEĞİŞTİRDİ’
2000’lerde ne oldu ki? Sonuçta çocuk yaşta da değildiniz.
O dönemde sık sık farklı gazetelerin eklerinde kadın sanatçılarla yapılan röportajları okuyordum. Okuduğum röportajlardaki tüm kadınlar hep aynı kitaptan söz ediyorlardı. Sonrasında başka şekillerde de karşıma çıkınca, hemen gidip Clarissa P.Estes’in ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ kitabını aldım ve kitaba aşık oldum. Hiç abartmıyorum gerçekten, tek kelimeyle vurulmuştum. Sanki kitap beni bana anlatıyordu. İnsanı anlatan bir kitaptı. Bu kitapta Jung’çu bir psikiyatrist olan Estes, masallardaki sembolleri kadınlara göre çözümlüyor. Önce masalı okuyorsunuz, sonra da Estes’in o masaldaki sembolleri nasıl yorumladığını… Kitabı okurken neden o kadar çok etkilendiysem, masalları da bu yüzden anlatıyorum. O kitapla sembollerin gücünü fark etmiştim.
Sanki o kitap sizin kurtarıcınız, bir nevi yol göstericiniz olmuş gibi!
Evet. O yorumlar o dönemde bana ilaç gibi gelmişti. Ruhumun labirentinde kendimi kaybettiğim bir dönemde bana adeta ‘Ariadne’nin İpi’ gibi yardım etmişti ve ben o kitap sayesinde çıkış yolumu bulabilmiştim. Bundan dolayı kalbimin en derinlerinde kendi kendime söz vermiştim, bir gün mutlaka ben de masallarla ilgili bir şeyler yapacaktım. O zamanlar ne olduğunu gerçekten bilmiyordum. Ama mutlaka masalın merkezde olduğu bir şey olmalıydı. Bu söz toprağa ekilen ve unutulan bir tohum gibi olmuş resmen. Bunu yıllar sonra Almanya’ya eğitim için gittiğimde anlamıştım.
Yanılmıyorsam veterinerlik okudunuz; veterinerlikten masalcı kıza nasıl bir geçiş yaptınız?
Aslında veteriner hekimim. O yıllarda veterinerlik fakültesinde okuyorduysam da ben hep sanatla uğraşmak istiyordum. Bu yüzden tiyatro kursuna gitmeye başladım. Sonra çağdaş dansla tanıştım. Uzun süre tiyatro ve dans alanlarında eğitimler alıp, kendimce sanatsal ifade biçimleri aramaya başladım. Yıllar sonra fakülteden mezun oldum ama hekimlik yapmak istemiyordum, çünkü mutlu olmayacağımı biliyordum. Ben de yaratıcı drama eğitimlerimin yanı sıra okullarda drama öğretmenliği yaparak ekmek paramı kazanmaya başladım.
Peki, bir masal anlatır gibi devam edelim hikayenize o zaman!
(Gülüyor) 2006 yılında sevgilisinden ayrılan genç kızın içine buralardan gitme isteği düşer. Kızın amacı yeni ufuklara yelken açmaktır. Özgürleşmiştir sanki. Berlin Sanat Üniversitesi’nde Tiyatro Pedagojisi yüksek lisansı yapmak için Almanya’ya gitmeye karar verir Nazlı kız. Hazır oraya gitmişken yaratıcı dans alanında çalışmalar yapacağı kurumlar veya hocalar bulur umuduyla Almanca öğrenmeye de başlar ve sonunda Berlin’e taşınır. Aylardan eylüldür. Bir süre Almanca kursuna gittikten sonra üniversitenin yetenek sınavına başvurur. Onun için zorlu bir sınavdır bu çünkü bu sınava her yıl dünyanın bir çok ülkesinden 150’yi aşkın kişi başvuruyordur ve okula sadece 12 kişi alınıyordur. Sınav 2 gün sürer. Sonuçlar açıklanana kadar Nazlı kız o kadar heyecanlanır ki ne yapacağını bilemez. Sonunda seçilenler listesinde adını gördüğünde, hayatının değiştiğini yüreğinin derinliklerinde hisseder ama bunun nasıl olacağını o zamanlar bilmiyordur tabii.
‘BAŞKA BİR DÜNYANIN KAPISI AÇILDI’
Hakikaten masal gibi anlattınız…
Aslına bakarsanız benim için gerçek anlamda bir masaldı yaşadığım. Eğitim hayatıma başladığımda, çağdaş tiyatro anlayışı ile çalışmalar da yapıyordum. Disiplinlerarası çalışmalar yapan bir yoldur çağdaş tiyatro. Aldığımız eğitimlerinden biri de ‘Hikâye Anlatma Sanatı’ idi. Derste her hafta Avrupa’nın farklı şehirlerinden gelen profesyonel hikâye anlatıcılarını dinliyorduk. Ve ben hayatımda ilk defa başka bir dilde masal dinlemiştim o derste. Henüz o dönemler Almancam çok iyi değildi ve söylenilen her kelimeyi anlayamıyordum. Ama nedense anlatılan masalı, miti, destanı çok iyi anlıyordum. Benim için bambaşka bir dünyanın kapısı aralanmıştı. Adeta büyülenmiştim. Yıllar önce kendi kendime verdiğim söz geldi aklıma. O zamana kadar kendimi ifade edebileceğim sanatsal bir form arıyordum. Oyunculuk bana göre değildi. Dans etmeyi çok seviyordum ama profesyonel dansçı olmak için de çok geç kalmıştım. Öte yandan sözün büyüsüne de çok inanıyordum. Böylece yeni mesleğimi bulmuş oldum. Ben masal anlatıcısı olacaktım.
Peki, Türkiye’deki yolculuğunuz nasıl başladı?
İlk kez 2012 yılında Türkiye’de ‘Hikâye Anlatıcılığı’ eğitimleri verdim. 2013 yılında ise Türkiye’ye geri döndüm ve o zamanlardan beri hem hikâye anlatıcısı olarak çalışıyor hem de bu alanda çalışacak yeni anlatıcılar yetiştiriyorum. İlginçtir, o 2012 yazında babam bana bir sürpriz yaparak, ailemizin önemli hikâyelerinden birini benimle paylaşmıştı. Bu sayede babamın babası Mehmet dedemin de gezgin bir masal anlatıcısı olduğunu öğrendim. Köy köy gezip masallar anlatırmış dedem. Bir yandan da düğünlerde davul çalarmış. Ama nedense bize hiç masal anlatmadı.
İlginç, neden acaba?
Valla ben çocukken ondan çok korkardım. Çok sinirliydi çünkü. İtiraf etmem gerekirse pek de sevmezdim. (Gülüyor) Garip değil mi? Yıllar sonra hayat yolculuğum beni Mehmet dedemin mesleği olan anlatıcılık ile tanıştırdı ve ona bağladı. Sanki dedemde tamamlanmamış bir hikâye benim yaşamımda tamamlanmak için gelip beni bulmuştu. Hayat çok mucizevi bir şey!
Bu röportaj 9 Nisan 2017’de Gazete Duvar’da yayınlanmıştır.
http://www.gazeteduvar.com.tr/hayat/2017/04/09/hayat-yolunu-kurtlarla-kosan-kadinlar-cizdi/