Hikâyeler bizi birbirimize bağlar!
SEİBA’nın hayal annesi Nazlı Çevik Azazi, 2008 yılında Berlin Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Tiyatro Pedagojisi Yüksek Lisansı yaparken hikâye anlatma sanatı ile tanıştı ve bu mesleğe aşık oldu.
Takip eden yıllarda anlatıcılık alanında uzmanlaşan Nazlı, 2013 yılında Türkiye’ye geri döndü ve hikâye anlatıcılığı alanında eğitimler vererek öğrenciler yetiştirmeye başladı. 2014 yılının sonbaharında Nazlı’nın kalbine onu çok heyecanlandıran uluslararası bir merkez kurma hayali düştü. Bu hayalini ilk olarak çok sevdiği öğrencisi Senem’e anlattı. O günden sonra Senem ve Nazlı bu hayali birlikte büyütmeye başladılar ve daha sonra Şeyda’yı da hayal ortağı yaptılar. Bu üç hayalci kadın, 2014 senesinin son günlerinden itibaren büyük bir heyecanla bir araya gelerek uluslararası bir hikâye anlatıcılığı merkezi kurma hayalini ilmek ilmek örmeye başladılar ve sonunda SEİBA doğdu.
SEİBA 2015 yılının Ağustos ayında; Anadolu topraklarının kadim kültürünü ve anlatı geleneklerini canlandırmak, bu kültürü modern bir yorum ile çağdaş dünyanın ihtiyaçlarına karşılık gelecek şekilde yorumlamak, nihayetinde ülkemizde ve dünyada modern Anadolu anlatı kültürünü tanıtmak misyonu ile kuruldu. Bu hayalimize ulaşmak için ülkemizdeki ve dünyanın farklı ülkelerindeki usta hikâye anlatıcılarını, alanında uzman akademisyenleri ve bu alana gönül vermiş tüm hikâye aşıklarını merkezimizde bir araya getiriyor ve uzun süreli eğitimlerimiz ile uluslararası standartlarda hikâye anlatıcıları yetiştiriyoruz. Ayrıca hem ülkemizde hem de yurt dışındaki birçok farklı festivalde, okullarda, kültür merkezlerinde ve üniversitelerde 7’den 77’ye her yaştan insana hikâyeler anlatıyor, kurumsal dünyanın ihtiyaçlarına uygun hikâye anlatıcılığı eğitimleri tasarlıyor ve uyguluyoruz.
Seiba Ne Demek?
SEİBA Maya mitolojisinde yeraltı dünyasıyla, yeryüzünü ve gökyüzünü birbirine bağlayan kutsal bir ağaç. Her kültürün mitlerinde kozmik eksen olarak bilinen ağaçlar var ve SEİBA da bunlardan bir tanesi. Rivayet edilir ki; tüm canlıların aynı dili konuştuğu eski zamanlarda her yaştan ve her cinsten canlı SEİBA Ağacı’nın gölgesinde toplanıp, birbirlerine hikâyeler anlatırlarmış.
Biz de SEİBA’nın gölgesinde tüm hikâyeseverlerle birlikte hayallere, mesellere, hikâyelere dokunmak, onları yeniden dokumak ve hayalimizi tüm dünya ile paylaşmak için yola çıktık.
Seiba Ağacı Miti
Derler ki; çok eski zamanlarda henüz gökyüzü yeryüzünden ayrılmamışken, her yer sularla kaplıymış. Etrafta derin bir sessizlik ve durgunluk varmış. Derken büyük bir gürültü kopmuş ve suların derinliklerinden kocaman bir kaplumbağa kabuğu su yüzeyine çıkmış. Kaplumbağa kabuğunun üzerinde minik bir delik varmış. Deliğin içinden ilk yaratıcı güç çıkmış; adı Hun-Hal-Ke imiş. Hun-Hal-Ke’nin elinde bir ağaç fidanı varmış. Hun-Hal-Ke ağaç fidanını dikmiş, böylelikle gökyüzü ile yeryüzü birbirinden ayrılmış, sular çekilmiş, toprak ortaya çıkmış. Hun-Hal-Ke diktiği ağaca SEİBA adını vermiş.
Önceleri Seiba ağacı incecik bir fidanmış, boyu da kısaymış; öyle ki gökyüzü ile yeryüzü birbirine çok yakınmış. Aylar ayları, yıllar yılları kovalamış, Seiba ağacı serpilmiş, gövdesi genişlemiş, boyu uzamış. Gökle yer birbirinden uzaklaşmış. Seiba ağacı narin bir ağaçmış. Büyürken kimse ona zarar vermesin diye gövdesinden dışarı dikenler çıkartmış. Dikenler sivri ve sertmiş. Her kim ki ağaca yaklaşır; eli, ayağı ya da patisi kanarmış. O yüzden hayvanlar da insanlar da büyümekte olan Seiba ağacına yaklaşmazmış. Aradan tam yedi yıl geçmiş, Seiba ağacının kökleri yerin yedi kat altına kadar uzanmış. Dalları ise göğün on üç kat üzerine varmış ve Seiba ağacı yer ile göğe sapasağlam bağlanmış.
Derken ağacın gövdesindeki dikenler patır patır dökülmeye başlamışlar. Kuvvetli bir rüzgar dikenleri başka diyarlara taşımış ve ağacın etrafında diken kalmamış.
Seiba ağacının yanına ilk önce hayvanlar gelmiş. Hayvanlar ağacın dallarında sallanmışlar, gövdesine tırmanmışlar, köklerine saklanmışlar. Sonra mantarlar keşfetmiş Seiba ağacını. Mantarlar ağacın gövdesine, köklerine yerleşmiş. Ağacın gölgesinde çeşit çeşit otlar yetişmeye başlamış. Seiba ağacı etrafındaki bu hareketliliğe çok sevinmiş. Öyle ki sevinçten meyve vermiş; dallarında avokadoya benzeyen yeşil kabuklu meyveler oluşmuş. Meyveleri gören insanlar Seiba ağacına yaklaşmışlar; meyveleri kopartıp yeşil kabuğu soymuşlar. Kabuğun altından bembeyaz pamuk lifleri çıkmış. İnsanlar Seiba ağacından pamuk toplamışlar. Ağacın gölgesine oturup pamuklardan iplik eğirmişler. İpliklerden kumaş dokumuşlar. O zamanlarda tüm canlılar aynı dili konuşurmuş. Pamuklar ipliğe, iplikler kumaşa dönüşürken, her türden canlı birbirine hikâye anlatmış. Hikâyeler dilden dile, kulaktan kulağa yayılmış. Hikâye dinlemek ya da hikâye anlatmak isteyen herkes Seiba ağacının etrafında toplanmış.
Rivayet edilir ki; o zamandan beri insanlar, hayvanlar ve başka her türden canlı ne zaman hikâye dinlemek ya da hikâye anlatmak isterlerse Seiba ağacının gölgesinde buluşurlarmış. Hep beraber hayallere dalar, bir yandan kumaşları, öte yandan da hayalleri dokurlarmış.
Derleyen: Ayşe Senem Donatan
Kaynak: Popol Vuh – Mayaların Ünlü Kutsal Kitabı, C.E.Brasseur Bourbourg, CBN Yayıncılık, Şamanın Kozmik Dünyası, Ayşe Nilgün Arıt, Ray Yayıncılık